NATO’nun her hamlesi Türkiye’ye yeni tuzak

NATO, Türkiye’ye bir yandan İttifak’ın güneydoğu sınırlarında ‘mızrak ucu’ görevini verirken, bir yandan da Türk Donanması’nı Karadeniz’e hapsetmeye çalışıyor. Bugün Brüksel’de toplanacak NATO’nun, bölgemiz aleyhine yeni girişimleri dayatması bekleniyor.


Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ziyaretinin ardından, 11-12 Temmuz’da NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne katılım için İttifak’ın ana merkezinin bulunduğu Belçika’nın başkenti Brüksel’e gitti. Zirve toplantısı sırasında Erdoğan, aralarında ABD Başkanı Donald Trump’ın da bulunduğu çok sayıda liderle ikili görüşme de yapacak.
ZİRVE’NİN GÜNDEMİ
Ancak Zirve toplantısı, bu ikili görüşmelerden çok, gündemindeki konular nedeniyle önemli. Zirve’nin gündemi şöyle özetleniyor:
“TransAtlantik bağların güçlendirilmesini ilerletmek, İttifak’ın partner ülkelerle terörizme karşı savaşını inşa etmek, NATO’nun Karadeniz’deki varlığını güçlendirmek ve siber saldırılar ve hibrit tehditlere karşı çabaları artırmak.”
Bu çerçevede Zirve’nin gündemindeki en önemli konu, şu sıralar gümrük tarifeleri tartışması ve Avrupa’nın kendi ordusunu kurma yönündeki açıklamalar nedeniyle zorlanan ABD-Avrupa ilişkilerini NATO vasıtasıyla yeniden raya oturtmak.
ABD Avrupa’ya, Rusya ve İran’a yönelik yaptırımlara kayıtsız koşulsuz katılmasını, aynı zamanda Çin ile vites büyüttüğü ticaret savaşında da yanında yer almasını dayatıyor. Buna karşılık, Avrupa’da özellikle Rusya ve İran ile ilişkiler konusunda ABD’nin dayatmalarına karşı direnç gelişiyor.
KARADENİZ’DE GÜÇLENDİRME
Zirve’de, doğrudan Türkiye’yi ilgilendiren konuların başında İttifak’ın Karadeniz’deki varlığını artırmak geliyor. NATO, bir yandan İttifak’ın güneydoğu sınırlarında Türkiye’ye ‘mızrak ucu’ görevini verirken, bir yandan da Türk Donanması’nı Karadeniz’e hapsetmeye çalışıyor. Aynı zamanda bölge ülkeleriyle aramızı bozacak yeni girişimler dayatıyor, Türkiye’yi statüsünü değiştirmekle tehdit ediyor. NATO’yu yakından tanıyan komutanlardan Emekli Tümamiral Soner Polat, kurulan yeni tuzaklara dikkat çekerek, Türkiye’nin bu girişimlere karşı bütün gücüyle karşı çıkması gerektiğini vurguluyor.
NATO, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin Karadeniz’deki sorumluluklarını da artırmayı planlıyor. Rusya’nın Kırım ilhakı bahane edilerek Karadeniz’deki devriye ve tatbikat sayısı giderek çoğalıyor. Amiral Soner Polat, şu yorumu yapıyor:
“Karadeniz’de yeni görevler üstlenmek, çok büyük yanlış olur. Hatırlayalım, Sovyet tehdidi diyerek Türkiye’yi Karadeniz’e soktular. Ereğli’de denizaltı üssü kurduk. Türk Donanması’nın görev alanı Karadeniz’dir denildi. Ne oldu biz Karadeniz’e kilitlenince, Ege’de ve Doğu Akdeniz’de tüm inisiyatifi Yunanistan’a bıraktılar. Yunanistan daha sonra NATO görevlerindeki bu alanları egemenlik hakkı olarak bize karşı kullanmaya başladı. Sonra baktık ki biz buraya sıkışıp kalmışız, öyle uyandık, belki Kıbrıs olmasa ona da uyanamayacaktık, hemen Ege’ye açıldık. Karadeniz’e hapsolmanın büyük bedelini ödedik. Şimdi Karadeniz’de yeni görevler almak demek, Rusya’ya karşı görev almak demek. O da büyük bir tuzaktır. Biz zaten o tuzağa düştük ve hayat bize Karadeniz’den Ege’ye çıkmayı öğretti. Aksaz Deniz Üssü’nü kurduk, Foça Deniz Üssü’nü kurduk, Mersin’i genişlettik...
Karadeniz’de zaten Münhasır Ekonomik Bölgeler belirlenmiş, deniz yan sınırları çizilmiş, sorun olmayan bir deniz. Türkiye’nin askeri olarak bir çıkarı yok. Türkiye, askeri olarak güçlenecekse Doğu Akdeniz’de güçlenecek, mücadele alanı orası. Karadeniz özel statüsü olan bir deniz, sadece sahildar ülkelere açık. Başka ülkelerin savaş gemileri girse bile 21 günden fazla kalamıyor, toplam tonajı aşamıyorlar. Dolayısıyla burada Türkiye’ye yeni görevler vermek, Türkiye’yi Rusya’ya karşı konumlandırmak demektir.”
NATO HAZIRLIK GİRİŞİMİ
Öte yandan Zirve’nin gündemindeki önemli konulardan biri de NATO Hazırlık Girişimi adı verilen yeni yapılanma. Türkiye’nin NATO Hazırlık Girişimi (NRI) bünyesinde aktif görevler üstlenmesi isteniyor. Türkiye dâhil bütün üye ülkelerce kabul edilmesi halinde, kriz çıkması durumunda 30 gün içinde askeri müdahalede kullanılabilecek şekilde 30 mekanize muharip tabur, 30 savaş gemisi ve 30 savaş uçağı filosunun hazır hale getirilmesi öngörülüyor. Bu oluşum kapsamında, Türkiye, İspanya ve Polonya’dan irtibat karargâhı tahsisini önermeleri bekleniyor. Diğer yandan, Türk Silahlı Kuvvetleri, 2021’de NATO Acil Müdahale Birliği’nin (NRF) ‘mızrak ucu’ olarak düşünülen, Çok Yüksek Hazırlık Seviyeli Müşterek Görev Kuvveti’nin (VJTF) komutasını üstlenmeye hazırlanıyor. Bu öncü birliğin amacı, “İttifak’ın doğu ve güney sınırlarında değişen güvenlik koşullarına daha iyi karşılık verebilmek” olarak tarif ediliyor. Esasen Rusya’ya karşı kurulan bu yeni yapılanmanın hedefinde İran da var.
TÜRKİYE ÇIKARSA NATO ÇÖKER
Amiral Soner Polat, Türkiye’nin NATO’dan çıkarılmasına yönelik açıklamaları şöyle değerlendirdi:
“Türkiye NATO’dan çıktığı zaman pakt çöker. Dolayısıyla Türkiye’nin NATO’daki statüsünün değiştirilebileceğine yönelik söylemler, psikolojik harekattan ibarettir. Türkiye’yi NATO’da tutmak Batı’nın, hem ABD’nin hem de AB’nin ortak hedefidir. Çünkü Türkiye NATO’dan çıktığı takdirde, eninde sonunda NATO’ya karşıt bir güç olarak ortaya çıkar. Hem coğrafi konumuyla, hem Boğazlardaki kontrolüyle, hem Karadeniz bölgesi hem de Hazar Havzası yakınlığıyla...”
TÜRKİYE-NATO İLİŞKİLERİNDE ARTAN GERGİNLİK
Türkiye-NATO ilişkileri, pakta üye olduğumuz 1952’den bu yana en gergin dönemini yaşıyor. Gerek Norveç’teki skandal tatbikatta, Atatürk ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘düşman kuvvet’ olarak resmedilmesi, gerek NATO’da çalışan Türk subaylarından yarısının FETÖ’yle olan yakın ilişkisi, NATO’nun güvenliğimizi sağlayan değil, ülkemizi açıktan tehdit eden pozisyonunu güçlendirdi. NATO’nun bir üyesine yapılan saldırının, hepsine yönelmiş kabul edileceğini öngören 5. maddesinin söz konusu Türkiye olunca gözardı edilmesi, Suriye’de PKK/PYD’ye 5 bin TIR silah verilmesi, milli savunma sanayimizin gelişimine engel olunması, IŞİD’le mücadele adı altında bölge ülkelerine yönelik müdahalelerin meşrulaştırılması, Rusya’ya duyulan açık düşmanlık gibi pek çok sebep, Türkiye’nin NATO’dan çıkma tartışmalarını da beraberinde getirdi. Son olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, NATO sistemleriyle uyumlu olmadığı bilinen Rus yapımı S-400’lere yönelmesi, tartışmaları destekleyen bir hamle olarak değerlendirildi.
Bütün bu tartışmaların içinde, Hollanda’da koalisyon hükümetini oluşturan dört partiden biri olan Hristiyan Birliği’nin (CU) lideri Gert-Jan Segers, NATO’da Türkiye’ye yönelik “Defacto B” adını verdiği farklı bir ortaklık sürdürülmesini istedi. Segers’in “Defacto B” olarak tarif ettiği üyelik biçimi, aslında üyelikten çıkma anlamına geliyor. NATO’da bir resmi üyelik, bir de ‘Barış için Ortaklık’ (Partnership for Peace-PfP) denilen statü bulunuyor. NATO, ‘Barış için Ortaklık’ adı altında üyesi olmayan bazı ülkelerle belirli anlaşmalar yaparak, işbirliği ağını genişletiyor. Bu ülkeler her ne kadar gizli bilgilerin bir kısmına ulaşıp, çeşitli tatbikatlara davet edilseler de, NATO’nun karar alma süreçlerinde yer almıyorlar. Yani Senders, Türkiye’nin veto hakkının ortadan kaldırılmasını istiyor. Çünkü NATO’da kararlar, üye ülkeler arasında bir konsensusu gerektiriyor. Bu da Türkiye karşıtı bir fiile karşı, Güney Kıbrıs’ın NATO’ya alınması gibi, Türkiye’ye kısmi bir güvence sağlıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

‘Mavi Vatan 2019’ tatbikatı hesapları bozdu

Doğu Akdeniz’de ‘Dünya yuvarlak’ diyebilmek

Kuşak-Yol’da demir denize kavuşacak